15 Nisan 2017 Cumartesi

ÇALIŞMA EKONOMİSİ Ünite 8 özet

  Hiç yorum yok
ÇALIŞMA EKONOMİSİ Ünite 8
ÇALIŞMA EKONOMİSİ Ünite 8
İşsizliğin Tanımı ve Ölçülmesi
İşsizlik kavramı, iktisadi olarak çalışma istek ve
yeteneğine sahip olduğu halde cari ücret haddinden iş
bulamama durumu olarak tanımlanabilir. Bu tanıma uygun
olarak Uluslar Arası Çalışma Örgütü işsizliğin
ölçülmesinde 3 kriterden söz eder. Bunlardan ilki “işi
olmama”, ikincisi “halen çalışmaya hazır olma” ve
sonuncusu da “iş arama” dır.
İşsizlik Oranı: Bir ülkedeki işsiz sayısı işsizliğin şiddetini
göstermede yeterli olmayabilir, bunun için işsizlik oranı
kullanılır. İşsizlik oranı, işsiz sayısının toplam işgücü
içerisindeki oranı olarak tanımlanabilir ve işgücü içindeki
işsizlerin nispi ağrılığını gösterir. Bu orandaki artış
ekonomide bir daralmayı, azalış ise ekonomi de
genişlemeyi gösterir. Ülkedeki ekonomi tam istihdam
düzeyinde olsa bile belli oranda işsizlik olacaktır. İşte bu
işsizliğe “doğal işsizlik” denir ki bu en düşük işsizlik
oranıdır.
Konjonktürel İşsizlik: Ekonomik faaliyetlerdeki dönemsel
dalgalanmaların yarattığı bir işsizlik türü olan
konjonktürel işsizlik “devri işsizlik” ya da “yetersiz talep
işsizliği” olarak da adlandırılır. Bu tür işsizlik ekonominin
daralma dönemlerinde artarken genişleme dönemlerinde
azalır. Konjonktürel işsizliğin en temel nedeni piyasada
yeterince iş olmamasıdır. Ekonomide yaygın olarak
görülen konjonktürel işsizlik, dayanıksız mal üreten sanayi
kollarının aksine dayanıklı mal üreten sanayi kollarında
daha çok görülür. Bu işsizliğin süresi geçici işsizlikten
daha uzun yapısal işsizlikten ise daha kısadır.
Mevsimlik İşsizlik: Gelişmekte olan ülkelerde sıkça
rastlanan mevsimlik işsizlik, mevsim koşulları ve
değişmeleri sonucu bazı mal ve hizmetlerin üretiminin
azalması ya da bazı mal ve hizmetlerin talebinde meydana
gelen düşüşler neticesinde ortaya çıkan işsizlik olarak
tanımlanabilir. Konjonktürel işsizlik gibi emek talebindeki
dalgalanmadan kaynaklanır fakat mevsimlik işsizliğin
diğerinden farkı bu dalgalanmaların beklenen ve
sistematik olmasıdır. Tarım, turizm ve inşaat sektörlerinde
etkili olan bu işsizlik türünün genel olarak iki sebebi
bulunmaktadır. Bunlardan ilki, hava şartları ve mevsim
değişmeleri sonucu üretimde meydana gelen aksamalar,
ikincisi ise mevsim koşulları ve değişmeleri sonucu bazı
mal ve hizmetlerin talebinde ortaya çıkan düşüşlerdir.
İşsizlik ve Enflasyon İlişkisi: Philips Eğrisi
İktisat politikalarının iki temel amacından biri fiyat
istikrarı iken diğeri tam istihdamın sağlanmasıdır.
Birbiriyle çelişen bu iki amaçta ya fiyat istikrarına öncelik
verip işsizliğin artması kabul edilecek ya da işsizlik
oranının aşağı çekilmesi için enflasyon artışına razı
olunacaktır.
İşsizlik Sorununa Yaklaşımlar ve Emek Piyasası
Politikaları
İşsizlik sorununa yönelik yaklaşımlar ülkeden ülkeye
değişim gösterir. Bu yaklaşımların birçok çeşidi vardır ki
bunların bir ucunda ekonomik genişlemeye öncelik veren
liberal yaklaşımlar varken, diğer uçta istihdam
politikalarına öncelik veren yaklaşımlar bulunur.
İşsizlik sorunu ile mücadelede bilinen en etkin yol
“ekonomik büyüme”dir. Fakat bu tek başına yeterli
değildir. İşsizliğin türü de önemlidir.
İşsizlik sorunuyla mücadelede izlenen emek piyasası
politikaları iki türe ayrılır.
İşsizlik sigortası ile işsiz bireye yapılacak olan ödeme,
oldukça cömert olduğunda kişi işsiz kalmayı tercih
edebilir. Bu da işsizlik sigortasının pasif olarak yürüttüğü
işsizlikle mücadele görevini engeller ve hatta onu işsizliğe
yol açan bir neden hale getirir.
İşsizlik yardımı ile işsizlik sigortasının en temel farkı,
işsizlik yardımında işsizin pirim ödemiş olma
zorunluluğunun olmamasıdır. Bu uygulama da işsizlik
sigortası gibi işsiz kalmayı cazip hale getirebilir. O halde
her iki uygulamanın da başarılı olabilmesi için; yapılacak
ödemelerin düşük tutulması, zamanla bu ödeme
tutarlarının azaltılması, istihdam kurumları tarafından
yapılan uygun iş önerilerinin kabul edilmemesi halinde
durdurulması gibi kurallar uygulanmalıdır.
Aktif Emek Piyasası Politikaları: Emek piyasalarının
yapısal problemleriyle savaşan ve uzun dönemli
işsizliklerin istihdam edilebilirliklerini artıran aktif
politikalar, pasif politikaların aksine hükümetlerce daha
sık kullanılır. Aktif politikalar işsizlere yalnızca gelir
desteği sağlamak yerine, onların çalışma hayatlarına
dönüşlerini kolaylaştırmayı amaçlar. Aktif politikaların
öncelikli hedef kitlesi uzun dönemli, genç, kadın, göçmen
ve engelli işsizlerdir.
Aktif politikalar işsizlik süresini kısaltarak işsiz bireyin
daha verimli iş aramasını, aynı zamanda onu işsizlikten
kurtararak vergi tabanının genişletilmesi, dolayısıyla da
işsizlik sigortası ve yardımı üzerindeki yükü hafifletmesi
gibi emek piyasasına olumlu etkileri vardır. Fakat bunun
yanında aktif politikaların olumsuz etkilerinden de söz
edilebilir. Örneğin, aktif programlar oluşturulurken bazı
dezavantajlı gruplar hedeflenir, eğer bu hedefleme isabetli
yapılmazsa etkinlik kaybı ortaya çıkabilir. Başka bir
olumsuz etki de belli grupların istihdamının sübvanse
edilmesinin diğer grupların istihdamını azaltmasıdır. Bir
diğer istenmeyen etki de ekonominin genişleme dönemine
geçilip de uygulanan sübvansiyonlar kaldırılmak
istendiğinde çeşitli baskı gruplarının bunu istememesidir.
Türkiye’de İşsizlikle Mücadele ve Emek Piyasası
Politikaları
Ülkemizde istihdam sorununun çözümü ekonomik
kalkınma sürecine bağlanmıştır. Kalkınmanın da
ekonomik büyüme olarak görülmesiyle sorunun sosyal
boyutları göz ardı edilmiş, dolayısıyla da sorun giderek
büyümüştür.
Türkiye’de işsizliği önlemeye yönelik çalışmalar, “planlı
dönemle” başlamış olsa da istihdam programları ve
makro-ekonomik gelişme stratejilerinde köklü bir
değişimin yaşandığı 1980 yılı temel alınarak; istihdam
politikaları, 1980 öncesi ve 1980 sonrası olarak iki dönem
olarak incelenebilir.
1960-80 yılları arasında Türkiye’de “ithal ikamesi”
esasına dayanan hızlı bir sanayileşme yaşanmıştır. 1980’e
kadar yerli üretim politikalarının egemen olduğu kalkınma
planlarında istihdam sorunun çözümü için ekonomik
büyüme hızı ve sanayileşme esas alınmıştır. İş bulmanın
ekonomik büyüme hızı ve sanayileşmenin bir sonucu
olarak görülmesinin yanında 1980lerdeki kalkınma
planlarında işsizlik sorununa yönelik farklı yaklaşımlarda
görülür. Bu farklılaşmanın nedeni olarak işsizlik
sorununun giderek ağırlaşması ve dönemin siyasi koşulları
gösterilebilir.
24 Ocak 1980 kararları ile “ithal ikamesi” ne dayanan
sanayi stratejisi terk edilmiş, “ihracata dayalı” sanayileşme
modeline geçilmiştir. Bu da istihdam politikalarını
derinden etkilemiştir.
1980 sonrası özelleşmeler ile devlet, işveren konumundan
uzaklaşmış ve istihdam sorunun çözümü, özel
girişimcilere kalmıştır. Bu da işsizlik sorununun giderek
ağırlaşmasına sebep olmuştur.
1980 sonrası kalkınma planlarında girişimciliğin teşvikine
ve küçük işletmeciliğin geliştirilmesine yapılan vurgu,
işsizliğin önlenmesi ve istihdamın geliştirilmesinde önem
arz eder. Ne var ki bu dönemin siyasi koşulları nedeniyle
girişimcilik ruhu yok edilmeye çalışılmıştır. Bu da
bireylere “kısa yoldan zengin olma” yollarını aratmıştır.
Şimdiye kadar yapılan kalkınma planlarında istihdam
sorununa ve işsizliğe gereken önemin verilmediği görülür.
Hâlbuki bu soruna somut, uygulanabilir ve kapsamlı
politikalarla çözüm getirilmelidir.
1993 yılında başlayan “İstihdam ve Eğitim Projesi” ile
özel istihdam kurumlarına izin vererek şunlar
hedeflenmiştir: İstihdam hizmetlerinin çeşitlendirilmesi
ve etkinliğinin artırılması, beceri düzeyi düşük işsizlere
mesleki eğitim vererek üretken istihdamının sağlanması,
standartları sınav ve belgelendirme sisteminin kurulması,
emek piyasası enformasyon sisteminin geliştirilmesi ve
kadın istihdamının artırılması.
Türkiye’de 2009 yılından itibaren yaygın olarak
uygulanan aktif emek piyasası programlarının
finansmanını sağlamak amacıyla İşsizlik Sigortası Fonuna
bir önceki yıl içinde aktarılan devlet payının %30’unun
Türkiye İş Kurumu’nca bu amaçla harcanmasına izin
verilmiştir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder