İKTİSADA GİRİŞ II Ünite 4 özet
![]() |
İKTİSADA GİRİŞ II Ünite 4 özet |
Giriş
İktisadi büyüme, istihdam ve verimlilik iktisadın önemli
üç unsurunu oluşturmaktadır. Bu kavramlardan iktisadi
büyüme, topluma zamanla daha fazla mal ve hizmet
sağlanması ve tüketilmesi anlamına gelmektedir.
İstihdamın artması ise büyüme gerçekleştikçe daha fazla
bireyin iş imkanlarına ulaşabilmesini temsil eder.
Verimlilik ise kişi başına üretimin artması şeklinde
tanımlanmaktadır.
İktisadi Büyüme
İktisadi büyüme kısaca, Gayri Safi Milli Hasıla ya da
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ile ölçülen reel milli gelirdeki
artışlardır. Bu iki değişkenle birlikte kişi başına düşen reel
milli gelir de iktisadi büyümenin belirlenmesinde
kullanılan bir ölçüttür. Bu yönüyle bakıldığı zaman
iktisadi büyüme dönemler arasındaki hasıla artışı veya
azalışını temsil etmektedir. Dolayısıyla iktisadi
büyümeden bahsedebilmemiz için birbirini takip eden
dönemlere ait verilere ihtiyaç duyulmaktadır.
İktisadi büyüme ile ilgili diğer bir önemli kavram ise
‘70/büyüme oranı’dır. Bu oran toplam hasılanın ya da kişi
başına düşen gelirin ne kadar zamanda iki katına
çıkacağını hesaplamada kullanılan pratik bir yöntemdir.
Burada 70 sayısı büyüme oranına bölünürse hasılanın ya
da kişi başına gelirin ne kadar sürede iki katına çıkacağı
hesaplanabilir. Nüfusun veya bankalardaki mevduat gibi
parasal büyüklüklerin iki katına çıkma süresi de bu formül
yardımıyla hesaplanabilir.
Diğer taraftan iktisadi büyüme, tam istihdam gelir
seviyesinin diğer bir ifadeyle potansiyel ulusal gelirin
artmasını gerektirir. Bu durum grafiksel olarak uzun
dönem arz eğrisinin sağa kayması anlamına gelmektedir
İstihdam
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre işgücü, 15 ile
60 yaş arasını kapsayan nüfusun toplam nüfusa oranı
şeklinde tanımlanmaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz
gibi işgücü bir üretim faktörüdür. Genel olarak bir üretim
faktörüne olan talebi belirleyebilmek için iki kavrama
ihtiyaç duyulmaktadır. Marjinal ürün hasılatı (MÜH) ve
marjinal faktör maliyeti (MFM). Bu kısımda da işgücü
piyasası için söz konusu iki kavram üzerinde durulacaktır.
Bu kavramlardan ilki olan marjinal ürün hasılatı, üretime
katılan son işçinin işletmenin toplam hasılasına olan
katkısı ya da hasılada meydana getirdiği değişiklik
şeklinde tanımlanır ve şu şekilde gösterilir:
Piyasada oluşacak işgücü arzı ise bireylerin cari ücret
seviyesinde kendilerine ayıracakları boş zaman ile çalışma
istekleri arasındaki tercihlerine bağlıdır. Bu şekilde
bireysel olarak belirlenen çalışma saatlerinin toplanması
ile toplam işgücü arzı belirlenmiş olur. İşgücü piyasasında
denge ise toplam işgücü talebi ile toplam işgücü arzının
kesiştiği noktada oluşur. Bu nokta tam rekabet koşulları
geçerli olmak şartıyla, piyasada geçerli ücret düzeyini ve
istihdam edilecek toplam işçi sayısını göstermektedir
İşgücü piyasasında geçerli ücret seviyesinde çalışmak
istediği halde iş bulamayanlara işsiz, bu sayının toplam
işgücüne oranına ise işsizlik oranı adı verilmektedir. Bir
ekonomide işsizlik söz konusu olunca akla şu soru
gelmektedir: Geçerli ücretten çalışmak isteyen fakat
yeterli iş olmadığı için iş bulamayanlardan dolayı, yani
işsizlikten dolayı ekonomide ne kadar toplam hasıla
kaybedilmektedir? Ya da diğer bir ifadeyle geçerli
ücretten çalışmak isteyen herkes iş bulabilse idi yani
emeğin tam istihdamı durumunda ne kadar mal ve hizmet
üretilmiş olurdu? Bu durum, yani geçerli ücret düzeyinde
çalışmak isteyen herkesin istihdam edildiği durumda
yapılacak üretim, potansiyel üretim ya da potansiyel hasıla
olarak adlandırılır. Eksik istihdam durumundaki hasılaya
ise cari hasıla adı verilir. Bu iki hasıla arasındaki farka ise
GSYH açığı denmektedir. GSYH açığı ile ilgili yapılan ilk
çalışmada Amerikalı iktisatçı Arthur Okun, Amerika için
işsizlik oranı ile GSYH açığı arasındaki ilişkiyi
incelemiştir. Bunun için öncelikle doğal işsizlik oranı adı
verilen geçici ve yapısal işsizliğin toplamından oluşan bir
işsizlik tanımı yapılmıştır. Okun Yasası’na göre doğal
işsizliğin üzerindeki her 1 puan işsizlik, ABD için 2
puanlık hasıla kaybı anlamına gelmektedir. Görüldüğü
gibi işsizliğin en önemli maliyeti üretilebilecek potansiyel
bir hasılanın altında kalmaktır. Bununla birlikte işsizliğin
çok sayıda sosyo-ekonomik maliyetleri de söz konusudur.
Mal ve hizmet üretiminde kullanılan diğer bir üretim
faktörü ise toprak ve doğal kaynaklar faktörüdür. Toprak,
su, ormanlar, petrol, doğal gaz ve diğer madenlerin
zenginliği işgücü ve sermaye ile birleşince iktisadi
büyümede önemli rol oynar. Bazı istisnalar dışında doğal
kaynaklar bakımından zengin olan ülkelerde özellikle
petrol ve doğal gazın ülkeye göreli bir zenginlik getirdiği
de söylenebilir.
Bu bölümde bahsedilecek son üretim faktörü ise teknoloji
faktörüdür. Teknoloji kısaca, mal ve hizmet üretiminde
diğer üretim faktörlerinin nasıl bir araya geleceği
konusundaki bilgileri kapsar. Teknolojinin mal ve hizmet
üretimindeki en önemli katkısı aynı miktar üretim faktörü
ile daha fazla mal ve hizmet üretimini mümkün kılmasıdır.
Teknolojik değişme ve gelişmeler, ülkelerin sahip
oldukları bilimsel seviye ile de yakından ilişkilidir. Bu
nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde teknolojiye sahip
olma ve teknolojiyi geliştirme yeteneği daha fazladır.
Gelişmekte olan ülkelerin birçoğu ise yeni teknolojilere
ulaşma ve geliştirme konusunda gelişmiş ülkeler kadar
yüksek potansiyele sahip değildirler. Ancak özellikle son
yıllarda teknolojinin önemini anlayan bazı gelişmekte olan
ülkelerde de teknolojik ilerlemelerin hızlandığı
görülmektedir.
Verimlilik
Verimlilik en kısa şekliyle, üretimin kullanılan üretim
faktörlerine oranı şeklinde tanımlanır. Verimlilik işgücü
verimliliği ya da sermaye verimliliği olarak ölçülebileceği
gibi toplam faktör verimliliği şeklinde de ölçülebilir.
Toplam faktör verimliliği (TFV) ise toplam üretimin
(hasılanın), bu üretimi gerçekleştiren sermaye stoku ve
işgücüne oranıdır. İktisadi büyüme ise hem üretim
faktörlerinin hem de teknolojinin gelişmesiyle
mümkündür. Teknolojinin gelişmesi üretim faktörlerinin
verimliliğini arttırır. Üretim faktörlerindeki artışla birlikte,
üretim faktörlerinin verimliliği de artıyorsa, hasıladaki
artış üretim faktörlerinin büyüme hızından daha fazla
gerçekleşir. Dolayısıyla bu şekilde iktisadi büyüme oranı,
toplam faktör büyüme oranı ve üretim faktörlerinin
büyüme oranının toplamına eşit olacaktır.